Çocuklarımızın Geleceğini Piyasa ve Dogmalara Teslim Etmeyelim
- Çiğdem ÇELİK

- 19 Eyl
- 2 dakikada okunur
Cumhuriyet’in ikinci yüzyılına girerken, ülkemizin en temel meselesi eğitimdir. Çünkü eğitim yalnızca bireysel bir hak değil, toplumsal barışın, eşit yurttaşlığın ve kalkınmanın anahtarıdır. Oysa bugün eğitim sistemi, üç ağır kuşatma altında: piyasalaştırılıyor, dinselleştiriliyor ve siyasallaştırılıyor
İmkanı olmayan çocuklar, Cumhuriyetin eşitlikçi eğitimi sayesinde yoksulluk sarmalından çıkabilmeyi başarabiliyor, bir kıvılcım olarak çağdaş eğitimi alıp ailesini ve çevresini dönüştürebiliyordu. “Fikri hür, vicdanı hür” bireyler yetiştirmeyi hedefleyen Cumhuriyet okulları, artık ya parası olanın erişebildiği ticari mekânlara ya da dogmatik ideolojilerin nüfuz ettiği kurumlara dönüşüyor. Sonuç ortada: çocuklarımız eşit eğitim hakkından uzaklaşıyor, gençlerimiz geleceğe dair umutlarını kaybediyor.
Piyasalaşma ile başlayalım. Özel okullar kamu kaynaklarıyla destekleniyor, devlet okulları ise kaderine terk ediliyor. Meslek liseleri ve çıraklık sistemi, çocuklarımızı erken yaşta ucuz işgücüne dönüştürüyor. Bir ülkenin evlatlarını işçi deposu gibi gören bu anlayış, aslında toplumsal adaletin en büyük düşmanıdır. 14-18 yaş arası öğrenciler staj adı altında denetimden yoksun bir biçimde ağır işlerde çalıştırılıyor. Gençlerimiz, devlet eliyle köleleşiyorlar.
Dinselleştirme ise laik eğitimi temelden aşındırıyor. Müfredatta Atatürk ilke ve devrimleri törpüleniyor, zorunlu din dersleri artırılıyor. Okullarda spor salonu ya da laboratuvar yokken mescitler dayatılıyor. ÇEDES gibi projelerle öğrenciler, eğitimden çok dini etkinliklere yönlendiriliyor. Oysa laiklik, yalnızca inanç özgürlüğü değil; aynı zamanda eşit yurttaşlığın güvencesidir.
Siyasallaştırma da tabloyu daha da ağırlaştırıyor. Okullar iktidarın ideolojik aygıtına dönüşüyor. Öğretmen atamalarında liyakat değil, sadakat öne çıkıyor. Bir milyonu aşkın çocuk eğitim dışında kalırken, üniversite öğrencileri yurt bulamıyor, beslenme sorunlarıyla boğuşuyor.
Üniversiteler ise nicelikte büyürken nitelikte çöküyor. Taşra üniversitelerinde dersler tek hocayla bile yürütülebiliyor, laboratuvarı olmayan, malzemeleri olmayan, teknik yeterlikleri olmayan bölümleri açılıyor. Üniversiteler sadece diploma veren kurumlar haline dönüşüyor.
Kadın akademisyenler “cam tavan” engeliyle karşılaşıyor, eleştirel düşünce baskı altına alınıyor. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği gibi, laiklik gibi kavramların kullanılması yasaklanıyor.
Öğrenciler ise yoksulluk içinde, umutları daralmış, hayal kurmayı unutan bireyler olarak mezun oluyor.
Bütün bu tablo bize şunu söylüyor: Eğitim, piyasanın kâr hırsına, dogmaların dar ufkuna ve siyasetin günübirlik hesaplarına terk edilmemeli. Eğitim kamusal bir haktır. Her çocuk eşit, laik, bilimsel ve nitelikli eğitime ücretsiz ulaşabilmelidir.
Bugün yapılması gereken açıktır:
Devlet, özel okullara kaynak aktarmayı bırakmalı; eğitim devletin ödevidir ve her yurttaşa eşit şekilde sunmalıdır.
Çocuk işçiliğini meşrulaştıran politikalar derhal iptal edilmelidir.
Müfredat, bilimsel ve özgürlükçü temelde yeniden düzenlenmelidir. Okullar farklı düşüncelerin yarıştığı kurumlar haline getirilmelidir. Üniversiteler, eleştirel düşüncenin ve çok sesliliğin yuvaları haline gelmelidir.
Öğretmen atamaları liyakate dayandırılmalı, onlara güvenceli istihdam sağlanmalı ve geçim kaygısından uzak bir şekilde öğrenci yetiştirmeye odaklanabilmelidirler.
Eğitim, bir ülkenin geleceğinin aynasıdır. Çocuklarımızın yarınlarını piyasanın insafına, dogmaların dar kalıplarına ve siyasetin baskısına bırakmaya razı olursak, aslında kendi geleceğimizi de karartmış oluruz.
Cumhuriyet’in eğitim mirası bize yol göstermeye devam ediyor: laik, bilimsel, kamusal ve eşitlikçi eğitim. Bu mirasa sahip çıkmak hepimizin ortak görevidir. Çünkü eğitim bir halkın yarınıdır; onu karanlığa teslim edemeyiz.



Yorumlar