top of page

Kandırılan veya Çaresizlikten Kanmak Zorunda Kalan İnsanlar- IBAN Mağdurları


CHP İstanbul Sosyal Politikalar ve Kent Yoksulluğu Komisyonu olarak, başta İl Başkan Yardımcımız Sinan Karaca Öztürk ve Komisyon Başkan Yardımcımız Muhammet Arif Genç liderliğinde takip ettiğimiz bu mesele, son birkaç yıldır hayatımıza giren “İBAN mağdurları kavramını gündeme taşıdı:

Belki siz de duydunuz, belki de çevrenizden birine denk geldi… Kısaca özetlemek gerekirse, ekonomik sıkıntıların ve işsizlik baskısının ortasında kalan binlerce insan, kolay para vaatlerine kanarak ya da sadece bir arkadaşının ricasıyla banka hesaplarını başkalarının kullanımına açtı. Bugünse cezaevinde olanlar var, yıllarca sürecek davalarla uğraşanlar var.

Bir düşünün… Üniversite öğrencisi, cep harçlığı çıkarmak için “ek gelir” ilanına bakıyor. Bir ev kadını, mutfak masrafını karşılamak için “küçük bir iş” teklifine evet diyor. Bir esnaf, ticaret gibi görünen bir işlem için İBAN’ını kullandırıyor. Sonra bir bakıyorlar ki hesaplarından geçen para aslında dolandırıcılıkla elde edilmiş. Ve işin en acı yanı şu: Paranın asıl sahibini dolandıranlarla birlikte, bu hesap sahipleri de “suç ortağı” sayılıyor.

Türkiye genelinde 5 milyona yakın dosyadan, en az 500 bin kişinin doğrudan mağdur olduğu tahmin ediliyor. Yani mesele küçük bir olay değil; devasa bir toplumsal sorun.

Hikâyelerin ortak yanı var:

• 18–25 yaş arası gençler, eğitimleri yarıda kalmış bir şekilde cezaevinde.

• Aileler, hem şikâyetçilerin zararlarını ödemeye çalışıyor hem de uzun cezaların yükünü taşıyor.

• Ekonomik çaresizlik, suç örgütleri için bir fırsata dönüşüyor.

Burada kritik bir soru çıkıyor karşımıza: “Bir banka hesabına para geldiğinde, hesap sahibinin suçu nedir?”Eğer kişi hiçbir şeyden habersizse, hesabının kötüye kullanıldığını fark ettiğinde bunu yetkililere bildirmişse, suçlu olmaması gerekir. Ama işte mesele şu ki; banka hesabını başkasına kullandırmak, “küçük bir şey” gibi görünse de mahkemeler bunu ağır bir suç olarak görüyor. “Ben sadece aracılık ettim” demek çoğu zaman yeterli olmuyor. Çünkü hukuka göre hesap sahibinin, gelen paranın kaynağını araştırma sorumluluğu var.

Ama gelin dürüst olalım… Kim araştırıyor? Günlük hayatın telaşında, borcun harcın altında, biri çıkıp “Hesabına para yatacak, bana gönder, sana da şu kadar kalacak” dediğinde, kaç kişi o paranın kaynağını sorguluyor?

İşte tam bu noktada, “adalet” kavramını yeniden düşünmek gerekiyor. İnsanların kasıtlı suç işlemesiyle, çaresizlikten veya bilgisizlikten böyle bir sürece dâhil olması arasında büyük fark var. Konuştuğumuz, dertlerini dinlediğimiz İBAN mağdurları şunu söylüyor:

• “Kasıtlı olmadığımız anlaşılsın.”

• “Hapis cezaları yerine uzlaşma yolu açılsın.”

• “Zararı karşıladığımızda özgürlüğümüzden olmayalım.”

Aslında talep edilen şey çok net: Onarıcı bir adalet. Yani cezalandırmak değil, mağduriyeti gidermek.

Bu mesele sadece bireylerin hatası değil; Türkiye’deki ekonomik krizin, işsizliğin ve sosyal adaletsizliğin bir yansıması. Yoksulluk, suç örgütleri için en kolay av sahası. İnsanlar çaresiz kaldığında, güven duygusu kötü niyetli fırsatçılarca istismar edilebiliyor.

Kısacası, mesele sadece basit bir dolandırıcılık değil çaresizlik girdabındaki binlerce insanın dramı. Ve eğer biz bu tabloya sadece “suç” penceresinden bakarsak, gerçek adaleti asla sağlayamayız.

Asıl sorgulanması gereken; İnsanlık erdemlerinden nasıl bu kadar uzaklaşabiliyor? Neden toplumda çalışarak kazanmak kolay zenginleşmek kadar değer görmüyor?

 

 
 
 

Yorumlar


bottom of page